Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “2002 yılında her 100 bin kişiye düşen hakim sayısı 9,40 iken şu anda 18,7 oldu. Her 100 bin kişiye düşen savcı sayısı 4,97 iken şu anda 8, 84 çıkardık. Kadın hakim sayımız 2002’de 1725 iken şu anda 7 bin 128 oldu. Artış yüzde 313. Kadın savcı sayımız sadece 122’ydi, şu anda 1228 oldu. Artış oranımız yüzde 906 oldu.” dedi.
Bozdağ, Yozgat’ta Cemil Çiçek Personel Eğitim Merkezi’nde düzenlenen HSK Teftiş Kurulu Başkanlığı Yıl Sonu Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ihtiyaç halinde UYAP üzerinden de bazı denetim işlerinin yapılabileceğini söyledi.
Esas hedeflerinin denetimin mahallinde yapılması olduğunu aktaran Bozdağ, mahallindeki denetimlerin pek çok aksaklığı görme ve bunu düzelttirme konusunda büyük fayda sağladığını belirtti.
Bozdağ, zaman içerisinde denetimin etkin ve faydalı şekilde yürütülmesinin elbette sağlanacağını ve bu konuda kararlı olduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Çünkü etkin bir denetimin yapılmadığı yerde eksiklikleri görme ve gösterme, sadece Yargıtay ve istinaf denetimiyle bir değerlendirme yapma imkanının bizi doğru sonuçlara götürmediğini gördük. Onun için mahallinde denetimin de bizim hakim ve savcılarımızın niteliklerinin arttırılmasında, sorunların görülmesinde, sorunların çözümünde, yasal değişiklikler lazımsa bunların yapılmasında, başka tür adımlar atılması icap ediyorsa bu adımların atılmasında bize büyük bir yol gösterici olduğunu çok iyi biliyoruz. Elbette ki mahallindeki denetimlerde suç, ayıp, kusur ve yanlış arayan bir yaklaşımı da doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim.”
“Adalet Akademisi ve kurul işbirliği içerisinde eğitime alacağız”
Bozdağ, bu denetimlerin sağlıklı yapılması, sonuçların da görülmesi ve görülerek değerlendirilmesinde çok büyük fayda olduğuna değinerek, “Diyelim ki bir savcı denetimde gitti gördü ve teraküm, işlemsiz bırakılan dosyalar var, aylarca bırakılmış. Gördüğünde elbette ki müfettişimiz veya başmüfettişimiz gerekli uyarıyı ve değerlendirmeyi yapacak, terakümü önleyici tedbirlerde, tavsiyelerde kendisine gerekli telkinleri elbette yapmasında fayda var. Ama kendi aldığı notları arasına da bunu koyması lazım. Aradan geçti 2 yıl, gitti yine teraküm var. O zaman disiplin işlevi ikinci aşamada teftişin kurallarına uyulmadığı takdirde de bunu işletmekte kararlı olmamız lazım.” diye konuştu.
Terakümün alışkanlık haline getirilmesine izin vermemeleri gerektiğini vurgulayan Bozdağ, “Şimdi bütün bunları siz görüp uyardığınızda ve gereken telkini yaptığınızda 2 sene sonra aynı kişi tayin olup başka yere gitmiş olsa bile elinizde bir önceki yılın denetim raporuna baktığınızda o eksiklikler düzeltilmiyorsa bundan sonraki süreçte Adalet Akademisi ve kurul işbirliği içerisinde bunları eğitime alacağız.” değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Bozdağ, meslek içi eğitim konusunda artık takdirin ötesinde bir adım atarak, bunu uygulamaya koyacaklarını ifade etti.
Bir ilde aylarca işlemsiz kalan bir sürü dosya çıktığına dikkati çeken Bozdağ, bir sürü savcı ve hakim hakkında inceleme izni verdiklerini dile getirdi.
“6 ay, bir yıl dosya işlemsiz kalır mı”
Bozdağ, bundan sonra da teraküm konusunda hiç tereddüt etmeden inceleme ve soruşturma konusunda adım atacaklarını belirterek, şöyle devam etti:
“6 ay, bir yıl dosya işlemsiz kalır mı? Kalıyorsa bizim bir eksiğimiz, yanlışımız ve ihmalimiz var. Daha ilerisini söylemeye dilim varmıyor. Ama hiçbir şeyin zamana yayılmadan usul ve yasanın öngördüğü esaslar içerisinde yürümesinde elbette büyük bir fayda vardır. O yüzden de hepsinde teftişin adalete güveni, yargı hizmetlerinden memnuniyetini arttırma konusunda en büyük rolü oynayacağına yürekten inanıyorum. Çünkü hakim ve savcılarımıza sizin yol göstericiliğiniz ve rehberliğinizin çok şey katacağına yürekten inanıyorum. İnşallah bu denetimler, eksiklerimizi görmede ve tekrarını önlemede bizlere büyük katkı sağlayacaktır.”
Yargının şu anda halkla olan ilişkilerinde de sıkıntılarının olduğuna değinen Bozdağ, kapısına “avukatla görüşme yapılmaz” diye yazı yazan yargı görevi yapanların olduğunu anımsattı.
Bakan Bekir Bozdağ, vatandaşla, avukatla görüşmeyen hakimler ve savcıların olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bunları da tavsiye eden bazı insanlar da var. Hiç unutmamak lazım. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, vatandaşa kapısını kapatmakla sağlanamaz. Avukatlarla görüşmemekle de sağlanamaz. Bağımsız ve tarafsız karar vermek, görüşerek veya konuşarak ihlal olmaz. Nasıl olur? Çok net. Siz taraflı karar verirseniz yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ortadan kalkar. Hiç kimseyle görüşmeyip taraflı karar verdiğinizde yargının bağımsız ve tarafsızlığı korunmuş mu olacak? Avukata kapıyı kapatıp taraflı karar verildiğinde yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı korunmuş mu olur? Onun için tarafsızlık ve bağımsızlık, insanlardan uzaklaşmakta, avukat veya taraflarla görüşmemekte değil. Herkesle görüşüp gerektiği kadar ölçülü bir şekilde karar verirken Anayasa, kanun, hukuk ve bunlara bağlı bir vicdanla tarafsız karar vermekle ancak mümkün olabilir.”
“Halkı dinlemesidir, milletin gözünün içine bakmasıdır”
Bir hakime, savcıya “niye görüşüyorsunuz” diye eleştiri yapıldığı takdirde, o zaman o kapıların herkese kapanacağını anlatan Bozdağ, şu görüşleri paylaştı:
“Biz görüşmemeyi değil, görüşmenin usul ve esasının, tarafsızlık algısına zarar vermeden nasıl olacağını tavsiye edersek, elbette ki bu görüşme meselesi milletin beklentisi gibi doğru olur. Onun için de hakim ve savcılarımızın, halkımızla, vatandaşlarımızla, işi olanlarla, olmayanlarla ilişkisinin de hiç şüphesiz verdikleri kararlar kadar kıymetli olduğunun altını burada çizmek isterim. Bunun elbette rehberliğini, yol göstericiliğini, teftiş kurulumuzun değerli başmüfettişleri, müfettişleri, meslek öncesi, meslek içi eğitimler, bizim ailemizden aldığımız, okuldan aldığımız eğitimler yapacaktır. Ama teftişimizin de burada elbette bir ölçü ve esas çizmesinde fayda olduğu da muhakkaktır ama bunu söylerken şunu da söylediğim düşünülmesin. Kendi mahkemesinde yargılanan sanıklarla, lokantada veya herhangi bir yerde oturup maç yapmayı, spor yapmayı, yemek yemeyi kastettiğim de sakın anlaşılmasın. Benim kastım savcının ve hakimin makamında gelip konuşmak istediği zaman oradaki konuşmalardır. Orada halkı dinlemesidir, milletin gözünün içine bakmasıdır.”
Bozdağ, yeni dönemde teftişin etkin bir şekilde yürümesinin, yürütülmesinin, hakim ve savcıların liyakatlerinin geliştirilmesinde, tecrübelerinin arttırılmasında, kararlarındaki isabet oranının yükseltilmesinde ve verdikleri kararlar nedeniyle halktaki memnuniyetin arttırılmasında da büyük katkı sağlayacağından kuşkusunun olmadığını belirtti.
Özlük haklarında sağladıkları kısmi iyileştirmenin yeterli olmadığının da farkında olduklarını aktaran Bozdağ, “Biz çalışma şartlarını da değiştirerek hem arazide bulunma hem de aile yaşamını, aile bütünlüğünü koruyacak şekilde sürdürme konusunda da arkadaşlarımızla istişare halindeyiz. Onun için de bunun usulünü size bıraktık ve arkadaşlarımız nasıl memnun olacakları, verimli olacakları bir çalışma sistemi varsa bu çalışma sistemine göre yapmak ve sürekli arazide değil, belki bir hafta arazide bir hafta Ankara, İstanbul, İzmir’de ya da 2 hafta arazide 2 hafta Ankara, İstanbul ve İzmir’de ailesinin yanında ona göre bir çalışma düzeninin elbette ayarlanmasında çok çok büyük bir fayda olduğu da tartışmadan uzak bir konudur.” sözlerini sarf etti.
Bakan Bozdağ, bugüne kadar Adalet Bakanlığı ve Adalet Akademisi vasıtasıyla eğitimler yapılırken, hakim ve savcıların niteliklerinin arttırılmasına da büyük önem verdiklerinin altını çizdi.
Hakim ve savcı sayısı arttı
Daha önce hakim ve savcı adaylığının olduğunu anımsatan Bozdağ, “Şimdi bunu kaldırarak hakim ve savcı yardımcılığı müessesesini getirdik. Amacımız her hakimin, bir hakimin yanında yardımcı, her savcının da bir savcının yanında yardımcı olarak yetişmesini sağlamak.” dedi.
Bozdağ, hükümet olarak hakim ve savcıların sayısının arttırılmasına büyük önem verdiklerini vurgulayarak, 2002’de Türkiye’de 9 bin 349 hakim ve savcı varken, şu anda 22 bin 834 hakim ve savcının bulunduğunu bildirdi.
Artış oranının yaklaşık yüzde 144 olduğuna dikkati çeken Bozdağ, “Avrupa’da her 100 bin kişiye düşen hakim sayısı farklı, Türkiye’de farklı. Türkiye’deki rakamı vereyim. 2002 yılında her 100 bin kişiye düşen hakim sayısı 9,40 iken şu anda 18,7 oldu. Her 100 bin kişiye düşen savcı sayısı 4,97 iken şu anda 8, 84 çıkardık. Kadın hakim sayımız 2002’de 1725 iken şu anda 7 bin 128 oldu. Artış yüzde 313. Kadın savcı sayımız sadece 122’ydi, şu anda 1228 oldu. Artış oranımız yüzde 906 oldu. Yani biraz farklı bir ifadeyle adalete daha fazla kadın elinin değmesine imkan verdik, fırsat verdik. Bu sayıları önümüzdeki süreçte de arttırmaya ve Avrupa’nın 100 bin kişiye düşen hakim ve savcı standardına ulaştırmakta kararlıyız.” ifadesini kullandı.
Bozdağ, HSK’nın performans esaslı değerlendirme yöntemini de başlattığına dikkati çekerek, hakim ve savcıların performanslarının değerlendirilmesi hususunda son derece önemli bir ölçü ortaya konulduğunu aktardı.
Mahkeme sayılarında artış yaşandı
Türkiye’de mahkeme sayılarında da önemli değişiklikler yaptıklarını anlatan Bozdağ, “Bir yandan hakim, savcı ve personel sayısı arttırılırken, mahkemelerin sayısını da arttırdık ki vatandaşımızın işi zamanında görülsün. Geciken adalet, adalet değildir anlayışıyla daha doğru bir mücadele yapalım. Bu kapsamda Türkiye’de 2002 yılında 3 bin 580 adli yargı, mahkeme varken, şu anda 6 bin 950 mahkeme oldu. Yaklaşık neredeyse yüzde 100 mahkeme sayısını arttırmış durumdayız. 2002’de 74 olan iş mahkemesi sayısını 465’e çıkardık. Aile mahkemesi hiç yoktu 406 aile mahkemesi oldu. Ticaret mahkemesini 47’den 103’e çıkardık, inşallah daha da arttırmayı planlıyoruz. Tüketici mahkemesini 5’ten 99’a çıkaran pek çok adımlar attık ve ihtisaslaşmayı da sağladığımızı buradan ifade etmek isterim.” dedi.
“İstinaf gerçekten büyük bir iş yapıyor”
İstinafın faaliyete geçmesinin de yargıda büyük bir devrim olduğuna işaret eden Bozdağ, istinafı boğmak isteyen birçok çevrenin olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
“İstinaf, Avrupa Konseyi’nde olmayan tek ülke Türkiye’ydi. Biz istinafı ülkemize 2016’da kazandırdık. İstinaf büyük de bir başarı ortaya koydu. Hukuk davalarında verilen kararlara baktığınızda bunun yaklaşık yüzde 88’inin onandığını görüyoruz. Yüzde 12’sinin bozulduğunu görüyoruz. Yargıtay’a gidenler için söylüyorum. Ceza davalarına baktığınızda da bunun yaklaşık yüzde 11’inin bozulduğunu, yüzde 89’unun onandığını görüyoruz. Bu ne demek? İstinaf gerçekten büyük bir iş yapıyor. Kararlarındaki isabet oranı tartışmasız yüksek.”
Adalet Bakanı Bozdağ, “istinaf girdi yargı uzadı, zaman yayıldı” gibi söylemlerin olduğunu hatırlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“İstinaf, yargılamayı hızlandıran ve makul sürede yargılamaya büyük katkı sunan bir mekanizma olmuştur. Dava sürelerini de kısaltmıştır. Davalardaki isabet oranını da arttırmıştır. Yargıtay’ın iş yükünü de azaltmış, Yargıtay’ın da içtihat mahkemesi vasfının güçlenmesine katkı sunmuştur. Şimdi istinaf olmasaydı 5 milyon dosyayı Yargıtay nasıl eritecekti? Biz yeni yeni daireler mi kuracaktık? Yeni üyeler mi alacaktık? ‘İstinaf olmazsa hızlıca iş biter’. Öyle değil, rakamlar onu söylemiyor. İstinaf olmasa işlerin daha da uzayacağını, geciken adaletin daha da gecikmeye devam edeceğini çok net görüyoruz. Onun için istinafa dönük bu eleştirilerin sadece şekli bir bakıştan kaynaklandığına inanıyorum. İşte ilk derece mahkemesi var. Temyiz mahkemesi var. Araya istinaf girdi iş uzadı. Yok öyle bir şey. Araya istinafın girmesi işi uzatmadı. Aslında işi kısalttı.”
(Bitti)