Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “100. yüzyıla girerken bir kez daha özgürlükçü muhafazakarlığı, özgürlükçü milliyetçiliği ve özgürlükçü laikliği savunan herkesi bu sınamalar karşısında ortak akıl ve basiretle önce bir araya gelmeye, sonra ortak bir amaç etrafında Cumhuriyetimizi insan hak ve özgürlükleri temelinde kurumsallaştırmak üzere ortak çaba sarf etmeye çağırıyorum. Gidecek ikinci bir ülkemiz, göçecek ikinci bir dünyamız yok” dedi. Davutoğlu, AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal’ın ifadelerine ilişkin ise “Sayın Erdoğan Bahçeli gibi düşünüyorsa, yani kendi grup başkan vekili eğer gerçekten Cumhuriyet düşmanı ise sadece görevinden değil, partiden de ihraç edilmeli, hatta onun için de bir fezleke hazırlanıp TBMM Başkanlığı’na gönderilmelidir. Yok eğer böyle değil ve yaklaşık 20 yıldır Erdoğan’ın en yakınında bulunan grup başkan vekili Cumhuriyet düşmanı değilse Erdoğan bu kez dönüp Bahçeli’ye gereken cevabı vermek zorundadır” diye konuştu.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, özetle şöyle konuştu:
“SON BİR ASRIN EN KRİTİK YILINA GİRİYORUZ”
“Yarın kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı’mızı tebrik ediyor, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve son 99 yıl içinde ülkemizin bağımsızlığı milletimizin huzur ve refahı için çaba sarf etmiş bütün geçmişlerimizi? Rahmetle anıyorum.
Geleceğimizi belirleme açısından son bir asrın belki de en kritik yılına giriyoruz. Kritik bir eşikteyiz. ya Cumhuriyetimizi insan hak ve özgürlükleri temelinde gerçek anlamda kurumsallaşmış bir demokrasiyle taçlandıracağız ya da insan hak ve özgürlüklerini göz ardı eden, dar bir grubun çıkarlarını gözeten ve devlet bekasını buna göre tanımlayan otoriter bir yönetimle ne kadar süreceği kestirilemeyecek karanlık bir tünele gireceğiz. Önümüzdeki yıl yapılacak seçimler sadece kişiler ve partiler arasında değil, farklı siyasi zihniyetler ve sistemler arasında bir seçim olacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi şemsiyesi altında buluşarak toplumu kutuplaştıran ve ülkenin kıt kaynaklarını yolsuzluklarla dar bir zümreye aktaran otoriter muhafazakarlık, otoriter milliyetçilik ve otoriter laiklik bir tarafta, güçlendirilmiş parlamenter sistem ile kapsayıcı ve katılımcı demokrasiyi insan hak ve özgürlükleri temelinde kurumsallaştırmak ve milli geliri tabana yaymak isteyen özgürlükçü muhafazakarlık, özgürlükçü milliyetçilik ve özgürlükçü laiklik bir tarafta. Diğer ülkeler ve toplumlar da benzer sınamalardan geçiyor. İnsanlığın geleceği de ülkemizin geleceği de bu sınamalardan geçerken göstereceğimiz basirete bağlı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal planının getirdiği nükleer tehdit senaryosu, bu açıdan gerçek anlamda uyarıcı bir alarm niteliğindedir. Denetimsiz otoriterliğin sınırı yoktur. Denetimi imkansızdır ve bedelleri ağırdır.
- yüzyıla girerken bir kez daha özgürlükçü muhafazakarlığı, özgürlükçü milliyetçiliği ve özgürlükçü laikliği savunan herkesi bu sınamalar karşısında ortak akıl ve basiretle önce bir araya gelmeye, sonra ortak bir amaç etrafında Cumhuriyetimizi insan hak ve özgürlükleri temelinde kurumsallaştırmak üzere ortak çaba sarf etmeye çağırıyorum. Gidecek ikinci bir ülkemiz, göçecek ikinci bir dünyamız yok. Ülkemizi ve dünyamızı kendi şahsi ya da grup çıkarları ile tanımlayarak farklı düşünen herkesi ötekileştiren ve toplumsal kutuplaşmayı tırmandıranlara karşı ‘ben’ demeden, ‘biz’ diyerek sabırla, karşılıklı anlayışla yol almak durumundayız.
Altılı masa böyle bir amaçla ortak bir iradeyle kuruldu. Bu ortak iradenin matematiksel dengesi ve karşılığı değil, felsefi ve zihni temeli önemlidir. Siyasetin matematiği değişir, ama zihniyet baki kalır. Zihniyeti değiştirmeyen bir matematik iktidar değişimine yol açabilir, ama milletin asıl ihtiyacı olan siyasi dönüşüme yol açamaz. Bakmayın Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Bahçeli’nin altılı masayı alaya alma çabalarına. Onlar siyasetin bu zihniyet dönüşümünden korkuyorlar. İstiyorlar ki otoriter muhafazakarlığı, otoriter milliyetçiliği ve otoriter laikliği temsil eden Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek ortak konsorsiyumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi geri dönülemeyecek şekilde kurumsallaşsın.
“OTORİTERLERİN İTTİFAKI PAMUK İPLİĞİNE BAĞLIDIR”
Ama otoriterlerin ittifakı her zaman pamuk ipliğine bağlıdır, ilkesel değil konjonktüreldir. Bakın Bahçeli’nin son grup konuşmasına. ‘Adayımız belli, kararımız net’ diye kendisi için mitingler düzenlediği ortağı Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşı olan AK Parti Grup Başkanvekili’ni ‘Cumhuriyet Düşmanı’ ilan etti Cumhuriyet Bayramı’nın hemen öncesinde. Bahçeli vesayeti altında siyaset yapan ve hüküm süren Erdoğan’dan şu ana kadar da bir ses çıkmadı.
Dünya lideri sloganları ile Trump’tan aldığı ‘aptal olma’ mektubunu, Putin’e teslimiyetini, Doğu Türkistan zulmüne suskunluğunu, Ortadoğu ülkeleri önünde birer birer diz çökmesini unutturmaya çalışan Erdoğan, bugün gerçek anlamda bir liderlik sınavı ile karşı karşıyadır. Bahçeli, bu açıklamasıyla Erdoğan’ın liderliğini sınamaktadır. Onun bırakın dünya lideri ya da ülke lideri olmayı, parti liderliği de sınanmaktadır. Bahçeli üslubuyla söylersek ‘Cumhuriyet düşmanlığı ithamı taş gibi ağır, gülle gibi yıpratıcı, nükleer bomba gibi tahrip edicidir ve Cumhuriyet düşmanlarının bundan gerekli dersi çıkarıp bir daha baş kaldırmamaları için AK Parti Grup Başkanvekili’nin Meclis’teki ofisi kapatılmalı, hak etmediği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı elinden alınmalı, buna ses çıkarmayan mensubu bulunduğu parti derhal yasaklanmalıdır’. İlgili muhatap başka bir parti ya da STK temsilcisi olsaydı Bahçeli’nin konuşması muhtemelen bu şekilde devam ederdi, değil mi?
Sayın Erdoğan Bahçeli gibi düşünüyorsa, yani kendi grup başkan vekili eğer gerçekten Cumhuriyet düşmanı ise sadece görevinden değil, partiden de ihraç edilmeli, hatta onun için de bir fezleke hazırlanıp TBMM Başkanlığı’na gönderilmelidir. Yok eğer böyle değil ve yaklaşık 20 yıldır Erdoğan’ın en yakınında bulunan grup başkan vekili Cumhuriyet düşmanı değilse Erdoğan bu kez dönüp Bahçeli’ye gereken cevabı vermek zorundadır. Liderlik bunu gerektirir. Aksi takdirde kendi çalışma arkadaşlarına sahip çıkamayan bir lider olarak karizması ciddi şekilde çizilecektir.
“DÜŞÜNCE ÜRETMEKTE ZORLANIYORSA SEBEBİ TÜRKÇEMİZ DEĞİL, KENDİ MÜKTESABATINDAKİ EKSİKLİKTİR”
İlgili grup başkan vekiline de bir çift sözümüz var. Kendisi düşünce üretmekte zorlanıyorsa bunun sebebi Türkçemiz değil, kendi müktesebatındaki eksikliktir. Türkçemiz ile nice önemli bilimsel ve edebi eserler ortaya konmuştur. Bu temelsiz iddiasını Türkçe ile edebiyatımıza en güzel eserleri sunan Yedi Güzel Adam’ın memleketi Kahramanmaraş’ta dile getirmesi ise yaşadığı şehrin kültürüne bile yabancı kaldığını gösteren çarpıcı bir çelişki oluşturmuştur.
Sayın Erdoğan’ın açıkça Kürt vatandaşlarımızı ve Kürt kadınlarını hedef alan açıklaması tek kelimeyle akıl ve vicdan tutulmasıdır. Sayın Erdoğan, bu açıklamayı yaptıktan kısa bir süre sonra Diyarbakır’da Diyarbakır kadınlarının ve annelerinin yüzüne nasıl bakabildiniz? İnancımıza göre tümüyle masum doğan çocukları ayrıştırma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? Nasıl bir güç yozlaşması içindesiniz ki, vicdanınızdaki bütün değer ölçüleri kaybolmuş, zihninizdeki bütün süzgeçler yok olmuş ve dilinizde nezaketten hiçbir eser kalmamış. Sizi sadece milletim adına kaygıyla değil, bulunduğunuz yüce makam adına da hicap duygusuyla izliyorum.
“BAŞÖRTÜSÜ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TEMİNAT ALTINA ALACAK YASAL DÜZENLEMEYİ BÜTÜN PARTİLERİN MUTABAKATI İLE GEÇMESİNİN ÖNÜNÜ TIKAMAYIN”
Başörtüsü yasağının bir daha asla gündeme getirilemeyecek şekilde gündemden kalkma fırsatını da yine kibriniz ve kendi siyasi ikbaliniz için kaçıracak bir adım atmayın. Meclis’te bütün milletvekillerinin onayı ile geçebilecek yasal ve anayasal düzenlemeyi sulandırarak bir de referanduma sunma düşünceniz yüzünden bu fırsat kaçarsa bu konunu geçmiş mağdurlarının da muhtemel gelecek nesil mağdurlarının da elleri yakanızda olacaktır. Başörtüsü meselesini gollük pas gibi görerek başörtüsünü bir onur sembolü olarak taşıyan kadınlarımızın o asil mücadelelerini araçsallaştırmayı kendinize nasıl yakıştırdınız?
Gelin bu yanlıştan dönün ve başörtüsü özgürlüğünü teminat altına alacak yasal veya anayasal düzenlemeyi meclisten bütün partilerin mutabakatı ile geçmesinin önünü tıkamayın.
Kendi emekleri ve yetkinlikleriyle ayakta duran ve sağlık sektörüne ve sağlık turizmine büyük katkılar sağlayan muayenehaneleri kapatarak ortada olan pastanın tümünün yakınlarınızın doğrudan ya da dolaylı ortak oldukları büyük özel hastane tekellerine dağıtılması. Böylece sağlık sektöründe de orta sınıfı yok edecek, onları emek kölesi haline getireceksiniz. Bu yaptığınız iş hayatı ile ilgili yasal ve anayasal mevzuata aykırıdır, bunu çok iyi biliyorsunuz. Ama eğer ortada yeşil dolarlar dönüyorsa sizin ve çevrenizdekilerin gözleri ışıldıyor ve her türlü haksızlığı ve adaletsizliği pervasızca uyguluyorsunuz.
“SANSÜR YASASININ AMACI, SEÇİM ÖNCESİNDE BİR KORKU İKLİMİ YARATMA ÇABASIDIR”
Geçtiğimiz günlerde yasalaşan sansür yasasının amacı toplumda seçim öncesinde bir korku iklimi yaratma çabasıdır. Özetle yaşanan gerçeklik ne olursa olsun onların tanımladığı gerçek, farklı düşünenler için bir giyotin haline dönüşecek; kimse yoksulluktan, yolsuzluktan ve yasaklardan şikayet edemez hale getirilecektir. Gelecek Partisi olarak bu baskıların somut örneklerini fiilen yaşıyoruz. Parti sözcümüz Serkan Özcan’ın Merkez Bankası Başkanı’nı eleştirdiği için Çağlayan’da ifadeye çağrılması sonrasında, bu kez de Genel Başkan Yardımcımız Selim Temurci kaçak bakan Berat Albayrak’ın psikolojisini bozduğu gerekçesiyle mahkemeye çıkarıldı. İfade aynen böyle. Arkadaşlarımızın Çağlayan önünde yaptıkları açıklamalarda da vurguladıkları üzere, bu baskılar bizi asla yıldırmayacak ve bedeli be olursa olsun milletin hakkını ve hukukunu sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
“TÜRKİYE’Yİ YENİ BİR YÜZYILA TAŞIMIYORSUNUZ”
Dün 2053, 2071 derken ne oldu da Türkiye Yüzyılı diyerek hedefi 2123′ e kadar öteliyorsunuz? Önce 2023 vizyonunun hesabını vermek zorunda değil misiniz? Sahi, hani ne oldu 2023 vizyonuna? İşte geldi çattı 2023. Bakın birkaç rakamla 2023 vizyonunun neresinde olduğunuzu görün. 2023 vizyonunda Milli Gelir 2 trilyon dolardı. Siz 2016’da 870 milyar dolar olan milli geliri 2021’de neredeyse 800 milyar doların gerisine düşürdünüz. 2023 vizyonunda kişi başına düşen milli gelir hedefi 25 bin dolardı. 2016’da 11 bin dolar düzeyindeki kişi başına düşen milli geliri 9 bin dolar seviyelerine gerilettiniz. 2023 vizyonunda hedefimiz en büyük ilk on ekonomisi arasına girmekti. 2016’da 16. sırada olan ülkemizi 21. sıraya kadar gerilettiniz ve dünya ekonomisinin 1. Ligi olarak görülen ilk yirmiden küme düşmesine yol açtınız. Yani 1990’lardaki yerimizden daha geriye düşürdünüz bizi. Korkarım bu gidişle ilk 25’te tutunmakta bile zorlanacağız. 2016’da yüzde 1,14 olan dünya ekonomisinden aldığımız payı 2021’de yüzde 0,84’e düşürdünüz. Yani 1980’lerdeki seviyemize geri götürdünüz.
Özetle, Türkiye’yi yeni bir yüzyıla taşımıyorsunuz, ‘Eski Türkiye’yi’ temsil eden ortaklarınızla birlikte geçen yüzyıla geri götürüyorsunuz. 2023 Vizyonunda neyi başardınız da bu milletten geleceğe dair kredi ister oldunuz?
‘Yeni Ekonomi Politikası’ dediğiniz garabet modelin, ülkeyi ne hale soktuğu ortadayken siz şimdi bir de bu milletin sizin geleceğinize kefil mi olmasını istiyorsunuz? Dün, gerçeklerle bu topluma umut aşılıyorduk, şimdi her yanınız illüzyon oldu.
“O TOPLANTIYA MUHALİF GAZETECİLERİ ÇAĞIRMAKTA GEÇ KALMADINIZ MI?”
Samimiyetsizliği her yanından akan bu sözde modellemeyle yeni Türkiye vizyonu adı altında nereye varacağınızı sanıyorsunuz? O toplantıya muhalif gazetecileri çağırmakta biraz geç kalmadınız mı sayın Erdoğan? Sansür yasasının ülkenin üzerine kara basan gibi çöktüğü günlerde, bu çelişkiyi ortadan kaldıracak hangi müjdeyi vereceksiniz onlara? Sizde bir vefa ya da devlet adabı kalmadığını biliyoruz. Ancak, bu davetleri hangi kritere göre yaptığınızı nasıl açıklıyorsunuz? Arap Baharı’nda kanlı bıçaklı olduğunuz, darbecilikle suçladığınız adamlarla 3-5 milyar dolar için can ciğer kuzu sarması olurken, bizlere karşı diri tuttuğunuz kin ve nefret ortamıyla mı inşa edeceksiniz yeni yüzyılı? Ne vadedeceksiniz gerçekten merak ediyorum.
İnsanımız çocuklarının yüzüne bakamaz oldu. Sanayicimiz, çiftçimiz, çalışanımız günlük kaygıların pençesine itildi. Paramız pul oldu. Bir yandan Sansür yasasıyla baskılayacak, diğer yandan sabaha karşı evinden baskınla alacak, bir yazı, bir tweet, bir açıklama için tutuklayacak, adil yargılanma hakkından mahrum bırakıp mahküm edecek, sonra da bir toplantıyla gönül mü alacaksınız? Kime olacak bu Yeni Türkiye Yüzyılı vaadi? ‘Giderlerse gitsinler’ dediğiniz sağlıkçılara mı? ‘Süfli duygular için yurt dışına gidiyorlar’ dediğiniz gençlere mi? Ayda 3 bin 500 liraya mahküm ettiğiniz emeklilere mi, açlık sınırının altında geçinmeye mahküm ettiğiniz milyonlara mı? İşlerinden ettiğiniz, sivil ölüme mahküm edip ağaç köküne mecbur bırakmaktan utanmadığınız, temel haklarını hukuksuzca, gaddarca gasp ettiğiniz insanlara mı?
“ÖNCE ANAYASA, SONRA REFERANDUM DİYEREK İŞİ YOKUŞA SÜRMENİN ALEMİ NEDİR?”
Siz daha ‘gelin yasayla çözelim bu başörtüsü meselesini ve artık bu ayıbı tarihe gömelim’ diyenlerin davetini bile sulandırırken, bu milletin sizin hangi vaadinize inanmasını bekliyorsunuz hala? ‘Çözüldü zaten yasaya ne hacet’ dedikten sonra önce Anayasa, sonra da referandum diyerek işi iyiden iyiye yokuşa sürmenin, meseleyi düelloya çevirmenin alemi nedir?
Kurduğunuz ve sadece rantiye sınıfının çıkarına çalışan sisteme ‘Faiz Baronlarının Yeni Yüzyılı’ diyebilirsiniz. ‘İmar Baronlarının Yeni Yüzyılı’ hatta ‘Uyuşturucu Baronlarının yeni Yüzyılı’ diyebilirsiniz ama Türkiye’nin değil. Bakın onlara ‘Rantiye Sınıfının Yeni Yüzyılı’ diye de seslenebilirsiniz.
Siz sadakat merkezli, kurumların içini boşaltan, hukuku bypass eden, yargıya müdahale eden, 90’ların aktörleriyle iş birliği içinde sürgit yol alan, yozlaşmış siyasetlerinizle onların umutlarını artırıyor olabilirsiniz. Bu doğru. O halde gazetecileri, siyasi partileri falan yormayın. Yapın kendi aranızda kapalı devre toplantılarınızı seçime kadar, ama milleti rahat bırakın. Milletin aklıyla alay etmeyi bırakın artık.
“18-24 YAŞ ARASI GENÇLERİN 4’TE 3’Ü YURT DIŞINA GİTMEK İSTİYOR”
Bunlar önümüzdeki yüzyıla umut pazarlıyor. Ama anketlerde memleketin yarısı ülke dışında yaşamak istiyor. 18-24 yaş arası gençlerinse 4’te 3’ü yurt dışına gitmek istiyor. Dile kolay.
Gerçek Vizyon; hakkın ve halkın razı olacağı bir sistem kurmaktır. Gerçek Vizyon; bir sistemi bütün bir halk için kurmaktır. O halkı birbirine kırdırmamaktır. Gerçek Vizyon; gücün paylaşılabildiği bir sistemin önümüzdeki yüzyılın yegane reçetesi olduğunu kavramaktır. Gerçek Vizyon; sistemi kişilerin arzularına göre sağa sola yalpalamayacak bir kurumsallığa kavuşturmaktır. Gerçek Vizyon; insan ile kurumu, sistem ile kişiyi birbirinden ayırmaktır. Gerçek Vizyon; ülkenin birikimlerinin ülkede yaşayan herkese ait olduğunu kavramaktır.
“GERÇEK VİZYON ADALETTİR, ÖZGÜRLÜKTÜR”
Gerçek Vizyon, siz unuttunuz ama, adalettir, özgürlüktür, temel hakları sıkı sıkıya korumaktır. Hukuktur, kimliklere saygıdır, şeffaf ve denetlenebilir, yani sorumlu, hesap verir ve mütevazı bir sistem kurmaktır.
Kısacası gerçek vizyon, insana dair kin, nefret, tamahkarlık, haset, kayırmacılık, tarafgirlik, fitne, hırs, gibi insani hasletlerden etkilenmeyecek bir sistemi inşa etmeye çalışmaktır. Özcesi, önce insan onuru, önce insan onuru deyip bütün bir geleceği buna göre kurgulamaya gayret etmektir. İşte biz Gelecek Partisi olarak ‘Türkiye Yüzyılını’ hamasetle değil, vicdanla, bilgiyle, adaletle, ehliyetle, liyakatle, temiz siyaset anlayışımızla, millete rağmen değil, milletle birlikte kuracağız.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.”