Haber: OKTAY YILDIRIM – Kamera: ADEM KARABAYIR
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “İmamoğlu beni aradı, benden yardım istedi. Bana, belli bir konuda, ‘CHP Genel Merkezi beni sevmiyor, bu konuda bana yardımcı olur musunuz’ dedi” iddialarına yanıt verdi. İmamoğlu, “Ben, hiç kimseye öyle ricacı bir telefon açmadım, açmam. İki; hiç kimseye kendi ailemi asla şikayet etmem. Bu ama kişisel hayatımda öz ailem olsun, ama siyasi yaşamımda siyasi ailem olsun. Tabii bunu, bir günde partisini terk edip başka bir partiye gittikten sonra da 180 derece sözlerini değiştirmiş bir insandan anlamasını elbette beklemiyorum. Ey Sayın Bakan, acizliğini milletimiz gördü. Sana tavsiyem; pılını pırtını topla, ceketini al, evine git kardeşim” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İçişleri Bakanlığı tarafından belediyeye yönelik başlatılan ‘terör soruşturması’ hakkında bilgi vermek için elindeki belgelerle bu sabah Saraçhane’de basın toplantısı düzenledi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya seslenen İmamoğlu, “Bize yaptığı suçlamaların bir mantığı varsa aynı suçu eski başkan AK Partili Mevlüt Uysal ve İstanbul Valisi Ali Yerlikaya da işlemiştir. Eğer savcılığa sunulan raporda dönemin İBB Başkanı Mevlüt Uysal ve İBB yöneticileri, ayrıca İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve onun yöneticileri hakkında da işlem talep edilmişse bir lafım yok. Ama altını çiziyorum; o raporda sadece Ekrem İmamoğlu ve onun yöneticileri suçlanıyorsa gök kubbeyi başınıza yıkarız” diye konuştu.
İmamoğlu’nun ardından Süleyman Soylu da bakanlıkta bir basın toplantısı düzenleyerek, “İmamoğlu beni aradı, benden yardım istedi. Bana belli bir konuda, ‘CHP Genel Merkezi beni sevmiyor, bu konuda bana yardımcı olur musunuz’ dedi” iddiasında bulundu.
Bunun üzerine İmamoğlu, Saraçhane’de düzenlediği basın toplantısında Soylu’ya yanıt verdi. Arkasında tüm muhalefet partilerin desteğinin olduğunu belirten İmamoğlu, şunları söyledi:
“BU, BİR PLANLI İŞTİR: Tam bu konuyu konuşurken malumunuz, hakkımızda bir müfettişin ortaya koyduğu raporla savcılığa suç duyurusu süreci de başladı. Bu da işte, yine Meclis’te böyle hararetli bir açıklama yapan Sayın Bakan’ın iddiaları üzerinden başlayan süreç, yaklaşık 400 gün sonra, ilk müfettiş değil, -yani o müfettişin hakkaniyetli tutumu ya da ‘ortada bir şey yok’ sürecinde baskıyla ki biliyorsunuz sağlık sebepleri genelde en çok kullanılan gerekçedir- baskıyla merkeze çekilip yerine bir AK Parti militanının müfettiş kimliğiyle buraya gönderilmesiyle başlayan süreç, şu anda savcının önüne geldi. Bu da ikinci konu. Halihazırda belediyemizde müfettiş eliyle zorlayıcı, baskılayıcı birtakım tutumlar devam ediyor. Bu bitmeyecek, devam edecek. Bu hukuksuzluklarının sonu yok. Bu, bir planlı iştir. Dün Genel Başkan Yardımcımız da çok güzel bir ifade kullandı. ‘Kesinlikle bunun senaryosu Saray’da yazılmış bir tiyatrodur’. Aynı zamanda planlı bir süreç yönettiklerinin altını çizeyim.
BU SEÇİMİN NORMAL BİR SEÇİM OLAMAYACAĞININ DA BUGÜNDEN İŞARETİNİ VERİYORLAR: Temel mesele, 25 yıl yönettikleri ve bütün uygunsuz hayat damarlarını besledikleri İstanbul’un ellerinden alınma sürecine gösterdikleri ihtiras, öfke ve bunun gibi duygularla hareket biçimidir. Aynı zamanda 2023 seçimlerine dönük oluşturdukları şantaj, iftira, hukuksuz modellerle bizleri görevden alma girişimine kadar yürütmek istedikleri bir süreçtir. Tabii bunları hep birlikte okuyoruz, değerlendiriyoruz. Sizler, bizler, genel merkezimiz, genel merkez yöneticilerimiz, genel başkanımız, Altılı Masa’daki diğer partiler ve Altılı Masa dışındaki muhalefet partileri, bütün demokrasi bileşenleri, aslında bu süreci aklıselim bir biçimde okuyor ve bir dayanışma örneği gösteriliyor. Türkiye’nin geleceğine dönük vurulmak istenen darbe, ortaya konmak istenen baskıcı süreçle aslında bu seçimin normal bir seçim olamayacağının da bugünden işaretini veriyorlar. Bütün bunları anlamak ve buna göre hareket etmek durumundayız. Sizler, bu çatı altındaki en iç içe olduğumuz siyasi yol arkadaşlarımızsınız. Dolayısıyla bu kavramları, bu duyguları sizlerin en az benim kadar bildiğinizi, takip ettiğinizi, idrak ettiğinizi hissediyorum. Ortak akılla hareket etmek gerekiyor.
ÇOK SIKI ÇALIŞMALIYIZ: Sayın Grup Başkanvekili’miz, sizler, komisyonlarınızdaki görevleri itibarıyla çok yoğun olan arkadaşlarım ve onların dışında yine sahada farklı usullerle faydalanmaya çalıştığım, gayret ettiğim arkadaşlarım ve tüm bu sürecin koordinasyonunu yürüten grup yönetimi tümden, tabiri caizse çok sıkı çalışmalı, bir yandan işlerimizi yürütürken bir yandan siyasi aklımızı sağlam bir mekanizmayla ürüne çevirip, stratejiye çevirip, bana ulaşmasını elbette diliyorum ve istiyorum. Bunu sizlerin tartışması, sahada ne yapacağımızla, neler yapabileceğimizden tutun da bu sürece nasıl pozitif katkı verebileceğimizi, sahada İstanbul’un her ilçesinde bu konuyu vatandaşlarımıza en doğru şekliyle nasıl anlatabileceğimizi ortaya koymak zorundayız.
İKTİDAR, BU SEÇİMİ KAZANMAK ADINA ‘HER YOL MÜBAHTIR’ ANLAYIŞIYLA HAREKET EDECEK: Tabii ki ülkemizin derin bir ekonomik sorunu var. Ülkemizin derin bir adalet sorunu, derin bir eğitim sorunu var. Tüm bunlar ciddi sorunlar ve hepsini tamamen inşallah 2023’teki iktidar değişimiyle birlikte bizim iktidarımız çözecek ama şunu unutmayalım ki bu seçimi kaybedeceğini anlayan iktidar, bu seçimi kazanmak adına ‘her yol mübahtır’ anlayışıyla hareket edecek. Dolayısıyla aklı elde tutan, mantığı önde tutan, tedbirleri son derece güçlü, kararlı, karakterli, cesur adımları atabilen bir reflekse sahip olmak zorundayız. Kişisel detayların, kişisel menfaatlerin, siyasi menfaatlerin çok ötesinde bir durumdur bu. O bakımdan neyiniz var neyiniz yoksa zihnimizde, belleğimizde ortaya koyup bunun bir siyasi stratejiye dönüşmesi, bu değerli akıl birliğinden ama benim, ama sistemin, ama partimizin, ama ittifakların faydalanması, sonsuz ittifaklar kurma becerisini ortaya koyabilecek, toplumsal hoşgörüyü en iyi şekilde temsil ederek bunu hayata geçirecek bireylersiniz. Bu düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
BAŞKA PARTİYE GİDİP SÖZLERİNİ 180 DERECE DEĞİŞTİRMİŞ BİR İNSAN: Bugün sabahleyin önemli bir toplantı yaptık. Ardından beraberce çok güzel bir açılışı, Ataşehir’deki toplu açılışın bir parçası olarak Ataşehir’de Belediye Başkanı’mız ve sizlerin katılımıyla yaptık. Tabii sabahleyin bu suç duyurusuyla ilgili uzun bir beyanım oldu. Gerekçeleri, delilleri, sağlam, birçok maddesi, beyanı, belgeli bir zaman dilimini kamuoyuyla paylaştım. Çokça telefon aldım. Süreci idrak eden, bu sürecin farkında olup desteğini sunan değerli telefonlar aldığımı belirtmek isterim. Tabii Sayın Bakan, her zamanki gibi kendisinden beklenen seviyede bir basın açıklaması yaptı. Sayın Bakan, bu basın açıklamasında neye sığınacağını şaşırmış bir biçimde, bir de bir yalanı, bir iftirayı daha ortaya koydu. Beni burada uzun yıllardır tanıyan arkadaşlarım bilir. Ben, hiç kimseye öyle ricacı bir telefon açmadım, açmam. İki; hiç kimseye kendi ailemi asla şikayet etmem. Bu ama kişisel hayatımda öz ailem olsun, ama siyasi yaşamımda siyasi ailem olsun. Tabii bunu, birçok iftirayla, karşı tarafı lekelemeyle hayatını geçirmiş ve bir günde partisini terk edip başka bir partiye gittikten sonra da 180 derece sözlerini değiştirmiş bir insandan anlamasını elbette beklemiyorum.
BENİM TELEFONDA KONUŞMA BİÇİMİMİ BELKİ EN İYİ BİLEN BAKANLARDAN BİRİSİDİR: Bu zatı muhterem şahıs, Sayın Bakan, demiş ki ‘Beni aradı. Bana saygılarını sundu’. Devletin her makamına saygı sunarım ben, onu söyleyeyim de. Bu münasebetle bir iş konusunda kendisinden yardım istemişim. Yani ben, şaşkınlığın böyle bir yalanla birleştiği bir anı, hayatında bu kadar seviye düşük halini görmedim. Öncelikle şunu söyleyeyim; kendisiyle bir kez masada toplantı yaptım. Onu da sabahleyin örneğini verdim. Adalar aracının çalışabilmesi için 6 saat tartıştırdı bizi. Sonra Allah’tan, telefonla Sayın Cumhurbaşkanı toplantıya katıldı da onun tensipleriyle o bildiğiniz elektrikli araç onayını aldı Adalar ile ilgili. Orada 4-5 tane bürokratım benimleydi. İkincisi; masa dışında da iki kez telefonla görüştüğüm doğrudur… Birinde, benim çalışma arkadaşlarıma ayar verme girişiminde bulunduğu telefon konuşmamızda kendisine haddini bildirdim. Diğerinde de yine İSKİ’ye bir valinin geçiş iznini almak için aradığında, yine yalan ve iftirayla dolu cümlelerinde kendisine iadeyi cevabını telefonda veririm. Onun için, benim telefonda konuşma biçimimi belki en iyi bilen bakanlardan birisidir.
ERDOĞAN’A HAVALE EDİYORUM: Tabii ki saygı çerçevesinde konuşan her bakanla da nasıl saygılı, nasıl devletinin bir makamına hitap ettiğimi de yine aynı kabinede bulunan saygın bakanlar da bilir, onlara sorabilir. Kendisinin üslubuna, hak ettiği şekilde cevabını verdim. Şunu söyleyeyim; hiçbir verimize cevap veremedi. Hiçbir belgemize cevap veremedi. Açıkçası ifade edeyim ki ey Sayın Bakan, acizliğini milletimiz gördü. Sana tavsiyem; pılını pırtını topla, ceketini al, evine git kardeşim. Daha fazla kendini paralama. Bu zavallılığın üzerinden de ekranlar önünde gözü neredeyse buğulanacak şekilde kendini de mağduriyet sınıfına koyup o sandalyeye oturmaya kalkma. Çok mazlumun ahı var sende. Onu da ifade edeyim. Seni Allah’a havale ediyorum. Tabii bugün tweetimde de söylediğim gibi, eklediğim gibi, sabah sözümde de söyledim, elbette ki bu ülkenin seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanı’na, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a havale ediyorum.”
SEYİT TORUN: TARİHİ YAZANLAR OLARAK GEÇECEĞİZ TARİHE
İmamoğlu’nun ardından konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun da suni gündemlerle karşı karşıya olduklarını belirtti. “Yapılan hizmetlerin onlar tarafından rahatsız oldukları için bir karalama kampanyasıyla karşı karşıya kaldık ama işimize devam edeceğiz” diyen Torun, şöyle konuştu:
“Yıllardır çözülemeyen sorunlar, yıllardır birikmiş sorunlar çözülmeye başladıkça onların rahatsızlıkları da artacak. Şu anda Türkiye, çok önemli bir sürece tanıklık ediyor. Çok önemli günlerden geçiyoruz. Tarihi bir sorumluluğumuz var. Bu tarihi sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizde, inanın bu ülkede birçok şeyin çok değiştiğini göreceksiniz. ‘Elini arkadan bağladın’ diye; yok işte ‘Ahmak’, ‘ona mı dedi, buna mı dedi’ diye, veyahut da işte ‘İBB’de teröristler çalışıyor’ diye yapılan iftiralara yarın, inanın hepimiz güleceğiz geçeceğiz. Belki de Türk siyaset tarihine çok önemli bir süreç olarak geçecek. Bugün de tarihe geçecek ve bizler, inanıyorum, tarihi yazanlar olarak geçeceğiz tarihe. Bu karanlık iktidara, bu baskıcı iktidara direnen ve bu ülkeye demokrasiyi, adaleti getirenler olarak geçeceğiz tarihe.
PİNOKYO OLSA BURNU YERE KADAR DEĞECEKTİ: Hiçbirinizin morali bozulmasın. Asla umutsuzluğa kapılmayalım. Doğru yerdeyiz, doğru işler yapıyoruz. Biz bu mücadeleyi büyüttükçe onların paniği artacak, korkusu artacak ve kaybedecekler. İçerde bir tiyatro izliyorduk. Hani Pinokyo olsa, hani burnu böyle herhalde yerlere kadar değecekti. Bir saate yakın konuştu galiba. İnanın, içinde tatmin edici hiçbir cümle yok, döndüre döndüre aynı cümleleri tekrar ederek, aynı isimler üzerinde durarak, o yüzündeki ifade, sürekli sözcükleri, cümlelerine ara vererek kullanması, içinde bulunduğu ruh halini gayet net gösteriyor.
EMİNİM BU AKŞAM ERDOĞAN ONUN KULAĞINI ÇEKECEK: Eminim, bu akşam Erdoğan onun kulağını çekecek ve ‘Ya sen ne yaptın? Eline, yüzüne, gözüne bulaştırdın. Bir açıklamayı bile doğru dürüst yapamadın’ diyecek. Çünkü onun bir açıklaması vardı TÜBİTAK’ta. Onun bitmesini bekledi. Aslında saat 14: 15’teydi açıklaması ama Erdoğan’ın TÜBİTAK’taki ödül töreninden sonra kendisi çıktı ve yaklaşık 45 dakika, bir saate yakın iftiracı, o karanlık dilini, iğrenç yapısını, o bakanlığa yakışmayan, o bakanlığı hak etmeyen iradesini ortaya koydu.
TARİHE, İÇ GÜVENLİK SORUNU OLAN BİR BAKAN OLARAK GEÇECEK: Bizde ona pabuç bırakacak bir durum yok. O, yalanların içinde boğulacak. O, iftiraların içinde boğulacak ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine ‘karanlık bir İçişleri Bakanı’ olarak, mafyalarla iç içe olan, uyuşturucu tacirleriyle iç içe olan, Türkiye’nin iç güvenlik sorunu olan bir İçişleri Bakanı olarak geçecek. Bundan da emin olun. Bu dönem geçtikten sonra elbette ki adalet kantarında o da tartılacak ve bunların da hesabını verecek. Bu birlikteliğimiz çok kıymetli, birlikte başaracağız. Mücadelemiz elbette ki zor bir mücadele ama bu ülkenin geleceği için uğraşıyoruz. Çocuklarımızın geleceği için uğraşıyoruz. Bu ülkeye demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü getirmek için mücadele ediyoruz. Bunları kazandığımızda zaten göreceksiniz, güzel bir ülkeyi hep beraber kuracağız. Gelecek, güzel olacak. O da hep birlikte olacak.”